Tiyatrokare’nin sahnelediği, Mark Haddon’un çok satan romanından tiyatroya uyarlanan ‘ Süper İyi Günler’ oyunu, üç boyutlu animasyonlar eşliğinde, 80 metrekare LED ekranlardan oluşan özel dekoruyla, tiyatromuz için bir ilk olma özelliğini taşıyor.
Siobhan : (Christopher’in öğretmeni) Kendini nasıl hissediyorsun Christopher?
Christopher: ( oyunun 16 yaşındaki asperger sendromlu kahramanı) Bugün süper iyi gün! Ben bugünün süper iyi gün olduğunu şundan anladım… Servisle okula giderken, 5 tane kırmızı araba geçtik. Kırmızı! Beş araba! Peş peşe. Ard arda. Soluk soluğa. Kırmızı! Bugün süper iyi gün geçireceğim.
Siobhan: Güzel, devam et.
Christopher: Süper iyi gün geçireceğini nasıl anlarsınız?
Siobhan: Nasıl anlarız?
Christopher: Kırmızı çünkü!!!!! Peş peşe 4 kırmızı araba geçersek o gün iyi gündür. 5 kırmızı araba geçerseniz, süper iyi gündür.’
Tiyatrokare tarafından sahnelenen ‘Süper İyi Günler’ oyununun hikayesini başından beri biliyorum. Nedim Saban’ın, Londra’da seyrettiği bu oyuna nasıl vurulduğunu ve 16 yaşındaki asperger sendromlu Christopher Boone’u, Türk seyircisiyle buluşturmak için ne kadar uğraştığını. Sponsor bulmak için nasıl çırpındığını da. Süper İyi Günler yüzünden uykuları kaçtı, tadı kaçtı ama bu oyunu hayata geçirme isteği hiç bir yere kaçmadı! Bence umutsuzluğa düşüp başka oyun arayışlarına giriştiği zamanlarda bile rüyalarına Christopher giriyordu. Türk Tiyatrosu’nda ilk kez denenecek olan üç boyutlu animasyonlar ve led ekranlardan oluşan özel dekor tasarımı ciddi bir maliyet tutuyordu. Süper İyi Günler, süper bir projeydi ama bir özel tiyatronun bütçesini fazlasıyla aşıyordu. Bu nedenle de ciddi bir sponsor arayışına geçildi. Bizim ülkemizde sanata yatırım yapacak sponsoru bulmak tabii ki kolay olmadı! Nedim Saban da, oyunu, mecburen bir süre askıya aldı. Ama yılmadı, inandı, çok inandı, direndi, çok direndi, çalıştı, çok çalıştı ve sonunda başardı. Oyun, Ford Türkiye sponsorluğunda ve Tohum Otizm Vakfı işbirliğiyle hayata geçirildi.
Nedir, uğruna bu kadar emek verilen ‘Süper İyi Günler’? Mark Haddon’un, 2003 yılında ‘Curious İncident of the Dog in the Night- Time’ adıyla, 32 ülkede yayımlanmış, 15 dile çevrilerek milyonlara ulaşmış kült romanıdır. 2003 Whitbread ödülü başta olmak üzere 17 edebiyat ödülünün sahibidir. Simon Stephens tarafından tiyatroya uyarlanmış olup National Theater’de perde açmış ve sekiz yıldır Londra’da sahnelenmeye devam etmektedir. Oyun şimdide dek Londra West End, New York Broadway olmak üzere dünya çapında ün yapmış ve sadece İngiltere’de 3 milyon seyirciye ulaşmıştır. En iyi oyun ödülü başta olmak üzere 7 dalda Oliver ve 5 dalda Tony ödülünü kucaklamıştır.
Daha önce de belirttiğim gibi Nedim Saban’ın tekste aşık olması, ‘Ben bunu oynamak istiyorum’ demesiyle projeyi gerçekleştirmesi arasında sancılı bir dönem geçti. İngilizceden çok oyun çevirmişti şimdiyi kadar ama bu herhangi bir oyun değildi. Özel bir çocuğun çok özel dünyasına ait sırları açacaktı seyirciye. Sıradan öyküleri ve yalanları hiç sevmeyen, asal sayılarla yaşayan, empati yeteneği olmayan, hayal ederken evrenin sonsuzluğuna, yıldızlara sığınan, duygularını koku ve renklerle ifade eden bir çocuğun dünyasına girecek, onun dilini kullanarak, Christopher Boone’u seyirciyle tanıştıracaktı. Çocuk otizmliydi ve hassas dengeler vardı. Bu nedenle de çeviri aşamasında, Nedim Saban’a, asperger sendromlu, dünyada en iyi araba çizimi yapan kişilerden biri olan Mesut Uygun ilham verdi. Uzun süren suskunluklar arasında bir dönem birlikte çalıştılar. Böylece, oyunun çevirisi, büyük bir özenle, titizlikle gerçekleşti.
Peki ne anlatıyor bu kadar ünlü olan bu ‘Süper İyi Günler’ ? Annesi tarafından terk edilmiş, babası tarafından özel eğitim alması için üzerine titrenen, 16 yaşındaki büyümüş de küçülmüş, asperger sendromlu Christopher Boone’un kendini ve bayan Shears adlı komşunun makasla öldürülmüş köpeği Wellington’un katilini bulma serüvenini…Yıllar sonra annenin evine yapılan yolculuk, babayla yara almış bir ilişki, öğretmenle güvene dayanan sıkı bir işbirliği ve bitmeyen dedektiflik oyunu. Nedim Saban- daha küçük prodüksüyonları da olmasına rağmen- oyunun hakkını vererek, üç boyutlu animasyonlar eşliğinde, tamamı 80 metrekarelik dev Led ekranlardan oluşan bir dekorla oynayarak Türk Tiyatrosu’nda bir ilke imza atıyor. Yönetmen olarak, sahnede muhteşem bir görsellik yakalamış. Çocuğun ağırlıklı olarak asal sayılardan ve renklerden oluşan algı dünyası, barkovizyon efektleri ile desteklenip zenginleştiriyor. Oyun, ağır bir drama kaymaya yatkınken, Nedim Saban, duygusallığı elden bırakmadan, daha eğlenceli bir kurguyu tercih etmiş ki, bu da seyircinin Christopher’in dünyasına girmesine yardımcı oluyor. Gerçekten çok güzel, rengarenk, ışıl ışıl bir görsellik hakim sahneye. Asal sayılar uçuşuyor havada!
VE CHRİSTOPHER’LE TANIŞIYORUZ
Oyunun kahramanı Christopher Boone’u tanımadan önce, asperger sendromuyla ilgili bilgi sahibi olursak Emir Özden’in oyunculuğunu daha iyi değerlendirebiliriz diye düşünüyorum. Asperger sendromu otizmin dil ve konuşma becerileri gelişmiş şekli. Aşırı için kapanık olurlar, yakın ilişki kurmakta ve uyum sağlamakta zorlanırlar, tekdüze konuşurlar, asosyaldirler ancak zeka düzeyleri çok yüksektir. Einstein ve Mozart’ın da asperger sendromlu olduğu düşünülürse!
Süper İyi Günler’in asperger sendromlu kahramanı Christopher’ın da dünyası çok zengin ve bu zengin dünyayı algılamak kolay değil. O öyle bir çocuk ki, yeri geldiğinde hepimizden daha akıllı. Sözcüklerin gerçek anlamlarını biliyor, onları benimsiyor ve kullanıyor. Ama asıl sevdiği, her zaman sığındığı, 7507 ye kadar saymayı ezbere bildiği asal sayılar. Çünkü onlar hiç yalan söylemiyor. Uzay bilimleri ve evren ilgisini çekiyor, yıldızların arasında kaybolmayı seviyor. Metafor nedir bilmiyor. Deniz buz gibi soğuk veya gülmekten kırıldım derseniz mesela kafası karışıyor yüzünüze anlamsız bir ifadeyle bakıyor! Günlere renk, insanlara numara veriyor. Dokunulmasından hoşlanmıyor. Empati yeteneği yok ama buna karşın algısı çok yüksek. Yabancı sevmiyor, faresi, sonsuz evreni ve asal sayılarıyla mutlu bir çocuk.
Christopher Boone rolünde, projeye en son katılan Emir Özden’i izliyoruz. Rolüne hazırlanırken, Tohum Otizm Vakfı’ındaki çocukları gözlemlemiş, onlarla çalışmış, zaman geçirmiş. Bütün asal sayıları ve dünyanın bütün başkentlerini ezbere bilen, kırmızı çok seven, sarıdan nefret eden, astronot olmayı hayal eden otizmli bir çocuğu oynamak bıçak sırtı. Mutlaka yapması ve hiç yapmaması gereken kurallara çok dikkat etmesi gerekiyor; Emir Özden asperger sendromlu olarak, oyuncu arkadaşlarıyla göz göze gelemiyor, onlara tepki veremiyor, hep aynı tonda düz bir konuşma tutturması gerek. Eli, kolu, hareketleri hep belirli bir çerçeve içinde kalmalı. Bana göre en zoru da oyuncu olarak sahnedeki animasyonun bir parçası haline gelebilmekti. İşte Emir Özden, barkovizyonla birlikte oyundaki yüksek teknolojinin içinde oynuyor ama eşsiz görsellik içinde kaybolmadan, abartmadan, uyum içinde birlikte var olmayı başarıyor. O dengeyi çok iyi yakalamış. İç duygularını, kendisine yardımcı olan led ışıklar eşliğinde sunuyor seyirciye. Nedim Saban nasıl projeye inandıysa, o da Christopler’e inanmış. Ona acıma duygusuyla değil bir arkadaş gibi yaklaşmış. Aslında bütün toplumun yapması gerektiği gibi kucaklamış. Dost elini uzatmış, Christopher da tutmuş bu eli. Sıkı sıkı…İkisi de birbirine iyi gelmiş. Sesi, beden dili, sahne hakimiyeti ve tüm sahiciliğiyle Emir Özden, tek kelimeyle ‘süper’ bir Christopher olmuş.
Celile Toyon’u bu oyunda izlemek demek, küçük bir rol, yılların deneyimiyle, birikimiyle, sevgisiyle işlenerek nasıl büyütülür ve görünür kılınırın çok güzel bir örneği. Gidin, görün ve alkışlayın. Yerinde başka bir oyuncu olsaydı, bu kadar akılda kalır mıydı? Sanmıyorum. Bu tatlı, meraklı komşu kadının, Mrs Alexander’ın Christopher’le suç ortaklığına benzer sıcacık bir ilişki kurması, babaanne- torun muhabbetleri, oyunun en keyifli anları. İşte bu sahnelerde, Nedim Saban’ın, çeviriyi yaparken oyuna kattığı samimiyet kendini gösteriyor. Korel Cezayirli (baba), Ayça Erturan (anne) Didem İnselel (öğretmen) rollerinde. Aslında üçüne de daha çok dizilerden aşinayız. Hepsi daha iyi olabilir miydi? Olabilirdi. Hepsi, görevini yapıyor mu? Yapıyor. Nedim Saban, Christopher’in duygularını seyirciye aktarmakla yardımcı olan 7 kişiden oluşan bir koro kullanmış. İyi fikir de neden her an uzaya gideceklermiş gibi giyindiklerini anlayamadım! Tamam çocuğun en büyük hayali bu ama kostümler gözümü yordu doğrusu. Kostüm tasarımcısı Makbule Mercan, Emir Özden ve Celile Toyon’un kostümlerine özenmiş, hele Mrs Alexander’a baya özenmiş. Hele şapkaları! Diyecek bir şey yok. Ama özellikle annenin kostümlerini beğenemedim. Ayça Erturan’a renk olarak yine kırmızı ama farklı model bir kıyafet yapılabilirdi, kendisine daha çok yakışacak. Dekor ve ışık tasarımında Kerem Çetinel, animasyon tasarımında Tufan Dağtekin, koreografi, hareket tasarımında, Orçun Okurgan, Süper İyi Günler’in başarısının olmazsa olmazları, özel olarak alkışlanacak isimleri. El ele vererek muhteşem bir illüzyon dünyası yaratmışlar. Özgün müzik, son dönemde gençlerin severek dinlediği Son Feci Bisiklet topluluğuna ait. Arda Kemirgent, oyun için ‘ Yalnız Bilinmeyenden Korkulur’ şarkısını bestelemiş.
Süper İyi Günler, İngiltere’den veya başka bir ülkeden İstanbul Tiyatro Festivali’ne gelmiş olsaydı, haklı olarak göklere çıkartılır, mutlaka izleyin, sakın kaçırmayın, sahne şöyle, animasyon böyle, çocuk harika denirdi. Tiyatrokare, bir ilki denedi ve başardı. Projeye gönül veren, emek veren, çevirmen ve yönetmen Nedim Saban başta olmak üzere, ilk günden beri oyun için canla başla çalışan ikinci yönetmen Halim Ercan’ı, sanat koordinatörü Bülent Seyran’ı, tüm yaratıcı kadroyu ve oyuncuları kutluyorum.
Süper İyi Günler, tiyatromuz ve seyirci adına heyecan verici yeni bir deneyim. Bu bir hastalık değil davranış biçimi diyerek Asperger sendromuna farkındalık yaratmasıyla, onları kucaklamamız, anlamamız gerektiğini vurgulamasıyla bir çeşit sosyal sorumluluk projesi aynı zamanda. Süper bir oyun seyrettim, süper duygulandım, sahnedeki görkemli renk ve ışık cümbüşü içinde süper bir genç oyuncu keşfettim. Sanki beş kırmızı arabayı hep bir arada gördüm! Christopher’ın, sıra dışı yolculuğunda ona eşlik etmeyi seveceksiniz…Christopher’ı de seveceksiniz. Ben sevdim. Hele ‘….Bazı yıldızlar hayata büyük başlar ve çok küçülürler. Bu demektir ki, insanların korkuları da küçülebilir’ diyen büyümüşte küçülmüş haline bayıldım!
Rengin Uz
www.dirensanat.com