SIRLARA YOLCULUK: MANİK ATAK

0

BKM yapımı, Bihter Dinçel’in yazdığı, Barış Dinçel’in sahneye koyduğu, Devrim Yakut ve Bihter Dinçel’in rol aldığı ‘ Manik Atak’, seyirciyi zamanda yolculuğa çıkartan keyifli bir oyun.

 

 

 

Rengin Uz
info@dirensanat.com

İki sezon önce, Ezop Sahne’de Bihher Dinçel’in yazdığı ‘Aşiyan’ oyununu seyretmiştim. Yaşadığı travma sonucu kendini 9 ay boyunca eve kapatmış bir kadının, çocukluğuyla, yakın geçmişiyle yüzleşmesini ve giderek kendini toplumsal bir yüzleşmenin içinde bulması anlatılıyordu. Kasvetli bir ortamda, eski plaklar, nostaljik şarkılar, siyasi göndermeler arasında duygusal bir oyundu. Oyun sonrası gözlerim yaşlı sarılıp kutladığımı hatırlıyorum, Bihter Dinçel’i.

Bihter Dinçel, bu kez yeni bir oyunla karşımızda; Manik Atak. Oyunu, Aşiyan’ın da dekorunu yapmış olan eşi, benim dekor tasarımlarını çok sevdiğim Barış Dinçel sahneye koymuş. Rol arkadaşı, parlak bir tiyatro geçmişi olan ve son dönemde oynadığı dizilerle adından söz ettiren Devrim Yakut. Bihter Dinçel, bu kez yüzünü kendi mesleğine, oyunculuğa çevirmiş. Bunu yaparken, erkek egemen toplumda, baba evinde ya da sonrasında erkek şiddetini, dayatmasını yaşamış, kendilerine biçilmiş rollere, bedel ödeyerek başkaldırmış kadınları anlatmayı seçmiş. Onlar, babadan yaralı, anadan yaralı…İlk aşklarını, ilk vedalarını hiç unutmamış, kalplerine gömmüş kadınlar…İki kadın oyuncu, iki farklı kuşak, iki farklı ego…Orta yaşlı ve ünlü olanı, unutulmuşluğun, bir kenara itilmiş olmanın kaygısını ve sıkıntısını yaşarken, genç olanı kariyerinin en parlak yıllarında. Daha önce hiç karşılaşmamış olan bu iki kadın, birlikte rol alacakları oyunun provası için tiyatronun kulisinde buluşurlar. Onlardan başka ne gelen vardır ne giden… Nerde kalmıştır acaba oyunun yönetmeni! Bu buluşma, öyle sıradan bir buluşma olmayacaktır, hele sakin hiç olmayacaktır! Sürekli manik bir hava içinde, repliklerin yüksek tempoda havada uçuştuğu, sırların sürprizlere, sürprizlerin acıya dönüştüğü, kahkahanın donup kaldığı, geçmişin başrole soyunduğu oyun içinde bir oyuna dönüşecektir.

Sektöre göndermeler

         Bir zamanların ünlü tiyatro oyuncusu, ödüllere doymayan Leyla Kuş, 10 yıldır sahneye çıkmamış. 15 yıl önce genç kızı oynadığı oyunda bu kez anne rolünü kabul etmek zorunda kalmıştır. Bu durumu hazmetmesi hiç kolay değildir. Evet, yıllar kadın oyuncular için her zaman daha acımasızdır ama yönetmen ondan önemli bir gerçeği saklamıştır. (Oyunu seyredecekler için asıl büyük sır bende kalsın) Leyla, genç kız rolünden anneliğe geçmiştir ama yıllar önce sevgilisini oynayan aktör yine jön rolünde kalmıştır! Yani, Leyla Kuş, kendinden büyük adamın annesini oynayacaktır! Bihter Dinçel, hem tiyatro camiasını hem dizi sektörünü yakından tanıdığı için, sektörle ilgili güldüren ama aslında acıklı olan göndermeler yapmış. Ne diyor Leyla Kuş oyunda, Bir erkek 70 ine de gelse jön olur! Ama kadın 24 ünü geçmişse eğer işi bitmiştir! Ya dişi yoktur, ya adı ! Ne kadar doğru bir tespit. Bu insafsız çifte standart en çok dizilerde kendini gösteriyor. 70 yaşındaki adam 30 luk sevgiliyi koluna takıyor ama 30 yaşındaki kadına, 20 yaşındakinin annesi rolü veriliyor! Komik duruyormuş, kimin umurunda! Hele, bir oyuncu Devrim Yakut gibi 50 sine geldi mi, işi zorlaşıyor, oynayacağı roller iyice kısıtlanıyor. O yaş grubuna daha çok bol çocuklu ev kadını rolleri reva görülüyor. Ailesi için saçını süpürge eden cinsinden. Eğer kocası da ölmüşse, o yaştan sonra çoluklu cocuklu dul kadın koca peşinde mi koşacak! Kırsın dizini otursun…Hele bir kez böylesi bir rolde başarılı olmuşsa, o artık hep aynı kadın olmaya mahkumdur! İyi, namuslu, mazlum, dürüst bir karakterde sevilmiş, benimsenmişse eğer, kötü, aykırı bir karakter oynama şansı hiç ama hiç yoktur! Ya da tam tersi.

   Bihter Dinçel, çok katmanlı bir oyun yazmış. Son derece samimi. İki kadın, iki meslektaş olarak ön yargılardan arınmanın nasıl özgürleştirdiğini, birbirini anlamanın, dinlemekten, el uzatmaktan, umudu koruyarak birbirine sahip çıkmaktan geçtiğini tatlı bir üslupla anlatıyor. İki kadının buluşmasında, sırlarla dolu rengarenk bir yolculuğa çıkarıyor seyirciyi. Çocukluk, ilk aşk, ilk travma, ilk başkaldırı, tutku, ihanet, egolar, aile ilişkileri, terk edilmek, meslek aşkı, kadın olarak özellikle bu sektörde yaş almanın zorlukları ve ihtilallerin söndürdüğü yaşamlar…Hepsi var bu oyunda. Kuşaklar farklı da olsa, travmalar öylesine benzeyebiliyor ki… Yönetmen Barış Dinçel, oyuncularına, kendi tasarladığı dekorda, valizler, kuklalar, oyun kostümleri, ödüller arasında çok renkli bir masal dünyası yaratmış. Oyun süresince, yoğun ama yormayan bir tempo yakalamayı başarmış. Tolga Çebi’nin oyunun can damarı müzik tasarımı, Yakup Çartık’ın kulisin büyülü havasını destekleyen ışık tasarımı, yönetmenin kurduğu rengarenk dünyayı destekliyor.

Başrolleri paylaşan, oyundaki gibi iki ayrı kuşak tiyatrocu, Devrim Yakut ve Bihter Dinçel, çok uyumlular. O coşku dolu bitmeyen enerjilerinden, belli ki çok severek, birbirlerini anlayarak ve destek olarak çalışmışlar. Oyun iki kişilik ama ikisi de, geçmişe yaptıkları yolculukta, farklı roller üstleniyor, birbirlerinin anne ve babası bile oluyorlar. İlk kez 10 önce ‘Kocasını Pişiren Kadın’ oyununda ‘kim bu kadın?’ diyerek izlediğim ve hayran kaldığım Devrim Yakut, önemli bir oyuncu. Seyrederken ‘ne kadar doğru bir seçim olmuş Leyla için’ diye geçirdim içimden. Ruhu örselenmiş, kalbi kırılmış, her şeye rağmen alkışlarla yaşamayı seçmiş bu kadın bir bakıyorsunuz 10 yaşına dönmüş, bir bakıyorsunuz ilk aşkı için gözyaşı döküyor, bir bakıyorsunuz sahne için yaratılmış bir divaya dönüşüyor, bir bakıyorsunuz Melike’nin bencil, pop yıldızlarına öykünen annesi oluvermiş! Tempoyu hiç düşürmeden, hepsinde çok başarılı ve sıcacık. Rol arkadaşı Bihter Dinçel de, Leyla’ya hayran, heyecanlı, coşkulu, tiyatro mesleğine yeni adım atmış genç Melikede kendi yazdığı satırların arasında, yani bildik sularda emin adımlarla ilerliyor. Eşiyle birlikte çalışması da mutlaka onun için avantaj olmuştur. Bence, Manik Atak, Bihter Dinçel’i hem yazarlıkta hem oyunculukta ileri taşımış.

Manik Atak, insanı kalbinden yakalayan, kimi zaman yaralayan, yaralarken anılara götüren, sizi artık yanınızda olmayan ama aslında elini hiç bırakmadığınız, çok özlediğinizle buluşturan, hüzünlenirken umut veren oyunlardan. Seveceksiniz, dostlarına tavsiye edeceksiniz. Hele kadınsanız, hele oyuncuysanız, kaçırmayın! Çıkarken, göz göze geldiğim, sahnedeki makyaj masasının aynasına iliştirilmiş siyah-beyaz Müşfik Kenter fotoğrafı da bana bu oyundan kalan en değerli hatıra oldu…

Rengin Uz

www.dirensanat.com

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.