İbrahim Alp OKUR
Bir kadın ve bir çiçek, iki kadın ve bir oda, bir adam ve bir bavul… Bunların yanında 1983 yılında yazılmış ve pek çok dile çevrilmiş bir roman, 1933 yılında yazılmış ve yazıldığı günden beri sahnelenen bir oyun ve yine yıllar önce yazılan, üstelik konusuyla da günümüzü işaret eden bir başka oyun. Bir yanda olabilecek en sade üçleme, diğer yandaysa yıllardır oynanan, üzerine yazılan ve düşünülen eserler. Tüm bunlar bir araya geldiğinde sağlam bir tiyatro ekibini ortaya çıkarabilir mi? Eğer bahsettiğimiz üçlemelerdeki derinlik zemine yayılabilirse bu soruya evet cevabını verebiliriz. Bu cevabı sahnede görmek isterseniz, Tiyatro Hemhâl’in oyunlarını takip edebilirsiniz.
Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit, 2018 yılında kurulan Tiyatro Hemhâl’in ilk oyunu. Latife Tekin’in 1983 yılında yayımlanan aynı adlı romanından hareketle sahneye konan oyun tek kişilik ve bu oyunda karşımıza Dirmit rolüyle Nezaket Erden çıkıyor. Oyunu anlamak için romanın altyapısına ilişkin bilgi sahibi olmakta fayda var. Tekin, “Yedi kardeşin arasından titrek bir gölge gibi sıyrılıp liseyi bitirdim. … Boğuşurken birlikte doğup büyüdüğüm insanlardan ayrı düştüm. Ama kendi öz değerlerimi, dilimi ve o insanların durulmaz bir coşkuyla bana taşıdıkları sevgiyi koruyabilmek için direndim. Elinizdeki roman bu direnişim için aralarında büyüdüğüm insanların bana armağanıdır.” diyor romanının arka kapağında.
Bu cümlelerden de anlaşıldığı gibi roman, köyden kente göç etmiş kalabalık bir ailenin kızının hem ailesiyle hem de şehirle giriştiği mücadeleyi anlatıyor. Bu var oluş hikâyesi Tiyatro Hemhâl tarafından sahneye taşınırken de mizahi bir üslup oyunun geneline yayılmış. Konunun ağırlığıyla birleşen bu durum oyunun birçok yerinde yüzünüze buruk bir tebessümün yayılmasını sağlıyor. Bu tebessümün kaynağındaysa Dirmit’in ailesiyle ve kendisine çizilen sınırlarla baş edebilmek için bulduğu uğraşması zor ama keyifli yöntemler var.
Bu eğlenceli anlatıya eşlik eden motifler oyunun asıl anlamının ortaya çıkmasını sağlıyor. Gece uyku tutmayan Dirmit yanındaki saksının içindeki çiçeğiyle birlikte düşsel bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculukta kendisine, ailesine, arkadaşlarına ilişkin çok şeyden bahsediyor. Ailesinin baskıcı kalabalığından sıyrılmak için önce kitaplara, sonra radyoya, ardından arkadaşlıklara, hatta spor ve sanata sığınıyor Dirmit. Tüm sığınakları annesinin yönlendirmeleri sonucunda babası ve ağabeyleri tarafından yerle bir ediliyor. Bu yıkımların gerekçesi de değişmiyor, kah ağabeyi kah babasının ağzından aynı cümle tekrarlanıyor; “Anan değil baban değil, boşla…”
Dirmit’in sığındığı her şey annesinin gözünde bir Azrail olup onu yataklara düşürüyor, kalbinin üstüne oturan Azrail kimi zaman Dirmit’in giydiği bir etek, kimi zaman da yazdığı bir şiir oluyor. Bu oyunda sadece Dirmit’in değil, onunla aynı eve sıkışan ve aslında onun gibi var olma mücadelesi veren ağabeylerinin, kardeşlerinin hikâyesini de görüyoruz. Ama hayata 1-0 yenik başlayan bu kadroda avantaj olarak Dirmit diğerlerinden daha kötü durumda, çünkü onun bir kız çocuğu olarak başta annesi olmak üzere birçok terbiye vericisi var. Şehir ve şehrin insanları Dirmit’e zarar vermesin diye ona en büyük zararı veren aile bireyleri de oyunda hikâyeleriyle yer alıyorlar. Kısacası Dirmit yıllardır aramızda yaşayan, sokakta yanımızdan geçen, otobüste yanımıza oturan o kız çocuklarından biri. Hakan Emre Ünal’ın uyarlayan ve yönetmen olarak yer aldığı bu oyun tek kişilik bir oyun düzeniyle bize sunuluyor ve oyunda aksesuar olarak da sadece bir çiçek kullanılıyor.
Ertesi gün aynı sahneye girdiğimiz zaman şehrin başka bir evinde buluyoruz kendimizi. Bu sefer daha işlek bir caddedeyiz ve içinde bulunduğumuz salonun dahil olduğu ev de üç odalı bir ev. Bu sefer karşımızda yıllardır tanıdığımız iki isim var; Claire ve Solange. Efendilerinin yokluğunda efendicilik oynamayı hobi edinmiş iki kız kardeş… Jean Genet’nin gerçek bir olaydan esinlenerek bize armağan ettiği bu karanlık hikâyeye oyunun ilk dakikalarında dahil olup Dirmit’i unutuyoruz. Tam unutmuşken, efendi gelmeden Claire ve Solange’ın ortalığı toplamasını izlerken nerede olduğumuzu, bu evin hangi şehirde bulunduğunu hatırlıyoruz.Çünkü illüzyon burada kırılıyor ve Claire ile Solange’ın yerini İpek ile Bahar alıyor. Pınar Güntürkün ve Nezaket Erden, katmanlar arasındaki bu geçişi inandırıcı bir şekilde yansıtıyorlar.
Jean Genet’nin Hizmetçiler oyunundan hareketle yazılan Tırnak İçinde Hizmetçiler aslında uyarlamaya yaklaşım biçimi olarak da alkışı hak ediyor. Oyunun yazar ve yönetmeni Hakan Emre Ünal ve dramaturg Ayşe Draz, Hizmetçilermetnini katmanlı bir şekilde yeniden önümüze koyuyor. Bu sefer olay İstanbul’da geçiyor, yıl 2019 ve beklenen efendi bir ev sahibi olmasının yanında aynı zamanda ünlü bir oyuncu. Hizmetçilerimizse onunla aynı sektörde ama ondan birkaç basamak altta yer alan, prova yapmak için zamanında ev arkadaşlığı yaptıkları ve giderlerini hâlâ onun karşıladığı bir daireyi kullanan ve ondan ödünç aldıkları elbiselerle oyun çıkaran iki kadın.
Tıpkı Claire ve Solange gibi bu iki karakterin arasında da oyunun bazı noktalarında netleşen bir gerilim var. Bu gerilim Hizmetçiler oyunundan farklı olarak duygusal tabanlı değil, mesleki sıkıntılar ve gelecek kaygısından, biraz da aşağılık kompleksinden beslenen bir gerilim. İki karakterin oyunculuk konusunda başlayan atışmaları kişisel özelliklerinden ev içindeki tutumlarına kadar çeşitlenerek ilerliyor. Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit oyunundaki gibi mizahi üslup burada da karşımıza çıkıyor. Tıpkı o oyunda olduğu gibi burada da çoğu zaman buruk bir gülümseme yayılıyor yüzlerimize. Oyunculuk yaparak hayatını kazanmak isteyen iki kadının bu sektörde olanların yakından tanıdığı hikâyeleri, başrol oynamayı beklerken çocuk oyunlarında Eşek Kardeş olarak yer almanın hüznü, “Devlet Tiyatrosu ile bir bağlantımız yok, özel tiyatro bu,” açıklamasının karşı tarafta oluşturduğu yazıklanma etkisi ve telefonun diğer ucundaki aile bireylerine açıklama yapmanın zorluğu…
Tıpkı Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit gibi Tırnak İçinde Hizmetçiler de trajikomik bir hikâyeyle yaklaşıyor bize ve tıpkı Dirmit gibi bu iki kadın da aynı sokaklarda yürüdüğümüz, aynı otobüse bindiğimiz, aynı havayı soluduğumuz insanlar. Bu uyarlamanın başarılı yanlarından biri de Genet’nin bundan yıllar önce tespit edip sahneye taşıdığı “efendi-hizmetçi” ilişkisinin günümüzde de başka biçimlere evrilmiş bir şekilde devam ettiğini yansıtması olmuş. İpek ve Bahar’ın ünlü bir oyuncu olan eski arkadaşlarıyla kurdukları ilişki, bunun yanında oyunda iç içe geçen diğer katmanlarda altı çizilen statü farklılığı göndermeleri uyarlamanın bu yönünü daha görünür kılıyor.
Tırnak İçinde Hizmetçiler dekor ve sahneleme olarak daha cömert davranılmış bir oyun. Seyirci salona girmeden evvel oyun başlıyor, izleyiciler yerlerine geçerken Claire ve Solange rolünü çalışan Bahar ve İpek provalarına çoktan başlamış oluyorlar. Bu oyunda sahnenin iki yanına da izleyici alınıyor. Son zamanlarda başka oyunlarda da gördüğümüzseyirciyi karşı karşıya konumlandırma durumu bu oyunda da mevcut. Ama bu tercihin oyuna ne gibi bir katkısı olduğunu anlamak kolay olmuyor. Bu tercihin oyunun anlamına yönelik bir etkisi var mı, yoksa sadece farklılık olması amacıyla mı böyle bir oturma düzeni tercih ediliyor sorusu oyundan sonra akıllarda cevapsız kalabiliyor.
Bir sonraki akşam yine aynı şehrin sokaklarındayız. Yine aynı otobüse bindiğimiz ve aynı havayı soluduğumuz bir adam var karşımızda. Neredeyse yaşadığımız şehrin her sokağında karşımıza çıkan bir göçmen o. Ama elinde bir bavulla şehre gelen ve hayatını bir masanın altında devam ettirmeye çalışan Dragomir’in hikâyesini bu kez bir oyuncudan dinliyoruz. Buraya kadar sizi şaşırtmamış olabilir, neticede bir tiyatroda hikâyeyi genellikle oyuncudan dinleriz. Ama burada oyuncumuz tıpkı Tırnak İçinde Hizmetçiler oyunundaki gibi bize bir oyundan hareketle başka bir hikâyeyi anlatıyor. Bu sefer Roland Topor’un Masanın Altında oyunundan yola çıkan Hakan Emre Ünal, oyun metnini bize Trom oyununda tek başına anlatıyor. Yaklaşık seksen beş dakika süren bu anlatımda oyuncunun hikâyeye dair kendi bakış açısını görüyoruz. Aynı zamanda oyuncunun yaşamla arasındaki bağ da kendi cümleleriyle ve oyunla ilişkilendirilerek anlatılıyor.
Sevgili Arsuz Ölüm – Dirmit’te olduğu gibi bu oyunda da olabildiğince yalın bir sahneleme anlayışı mevcut. Oyuncu ve bavulu oyunun en önemli unsurlarını oluşturuyor. İki oyunda da anlatı ön planda ama Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit’te gördüğümüz oyunsuluk Trom’da kırılmaya uğruyor. Oyuncu karşımıza bir karakterden ziyade oyuncu olarak çıkıyor ve bize kendi hikâyesinden bahsediyor. Tırnak İçinde Hizmetçileroyununda da iki oyuncuyla karşı karşıyaydık ama orada da seyirciyle oyuncu arasında bir dördüncü duvar vardı. Trom’da ise oyuncu direkt olarak seyircinin gözlerinin içine bakıyor ve hikâyesini duvarsız bir şekilde, açık biçim olarak tabir edebileceğimiz bir sahnelemeyle anlatıyor.
Tiyatro Hemhâl farklı metinlerden hareketle yola çıkılmış üç oyunla seyirci karşısına çıkıyor. Bu oyunlardan Sevgili Arsız Ölüm – Dirmit ve Trom, sezonda görmeye alışık olduğumuz şekilde tek kişilik performanslar. İki oyun arasındaki fark, Trom oyununun seyirciyle sahne arasındaki sınırı kaldırmış olması. Bu farka rağmen iki oyun da gerek dekoru ele alış biçimi, gerek seyirciyle kurduğu ilişki ve üslup olarak benzer yapıda oyunlar. Bu da ekibin tek kişilik oyunlar konusundaki anlayışını şimdilik ortaya koyuyor diyebiliriz. Bu iki oyundan anladığımız kadarıyla Tiyatro Hemhâl’in tek kişilik oyunlarında simgesel olarak anlam taşıyan bir ya da birkaç nesneyi ve ironiden beslenen mizahi üslubu göreceğiz.Bunun yanında büyük gerilimlerin ve trajedilerin bile naif ve seyirciyi yormayan bir oyunculukla anlatılacağı izlenimi iki oyunda da seyirciye veriliyor.
Tırnak İçinde Hizmetçiler ise birçok noktada bu iki oyundan farklılık gösteriyor. Başka bir oyundan yola çıkılarak yazılmış olsa da bu kez karşımızda tek kişilik değil, iki kişili bir oyun var. Aynı zamanda sahneleme tarzı olarak seyirciyi karşı karşıya konumlandıran bir tercihin yapıldığı bu oyunda duvarlar korunuyor ve seyirci ile oyun arasında geçişler yaşanmıyor. Oyunun bir salonda geçmesi ve dekor kullanımının buna uygun olarak tasarlanması da oyunu daha klasik bir yapıda karşımıza çıkarıyor. Bu özelliklerine rağmen Tırnak İçinde Hizmetçiler gerek konusuyla, gerek konuyu ele alış biçimiyle ve kullandığı üslupla güncelliğinin altını çiziyor ve farklılığını da bu noktada ortaya koyuyor. Klasikleşmiş bir metinden yola çıkarak bu denli güncel bir oyuna evrilmek her ne kadar riskli olsa da Tiyatro Hemhâl ortaya çıkardığı oyunla bu riski olumluya çevirebilmiş görünüyor.
“Hemhâl” sözcüğü Türk Dil Kurumu’nun Güncel Türkçe Sözlük’ünde “Aynı durumda olan” olarak tanımlanıyor. Peki Tiyatro Hemhâl bu ismi seçerek biz seyircileriyle hemhâl olduğunu ya da olacağını mı anlatıyor, yoksa bu yazıda ele alacağımız üç oyununda hareket noktası olarak belirlediği eser ve yazarlarla kurduğu hemhâllik mi bu ismi seçmelerine neden olan… Bu sorunun cevabını vermek için ekibin birkaç oyununu daha izlemek gerekebilir ama izlediğimiz oyunlardan yola çıktığımızda, Tiyatro Hemhâl’in kullandığı üslup ve tiyatroyu ele alış biçimiyle hem klasikleşmiş eserler hakkında bilgi sahibi olan izleyici kitlesiyle hem de yeni nesil seyirciyle hemhâl olmaya başladığını söyleyebiliriz.
Not[1] Trom, Seyyar Sahne çatısı altında seyirciyle buluşmaya devam ediyor.